Bitçilik

Kolaya kaçmaktan ve şikayet etmekten vazgeçip bitçilik oynamaya var mısın?

Küçükken kuzenimle bitçilik adını verdiğimiz bir oyun oynardık. Biz bir insan vücudunun içinde yaşayan iki bittik (evet biliyorum bit içeride olmaz ama çocuk aklı işte) ve evin her odası bedenin bir parçasıydı ve mesela dolaplar akciğerdi. Onların kapaklarını açıp kapatıp insanın nefes almasını sağlardık. Gözlerine gidip neler gördüğüne bakar önünde bir engel varsa üstünden atlatırdık. O uyurken biz uyumaz yediklerini sindirmesine yardım ederdik. Kuzenim bazen horlatırdı onu. Erkekti bizim içinde olduğumuz beden. Şimdi düşündüm de neden öyle seçmiştik hatırlamıyorum.

Çocuk oyunlarını yakından izlemek lazım. Onlardan çok şey öğrenebiliriz. Yıllar boyunca yapmaya çalıştığım onca tefekkürün sonucunda geldiğim nokta o çocukken oynadığım oyunla o kadar paralel ki. Şimdi bunu en basit şekliyle anlatmaya çalışacağım.

Bu ne kadar korkunç, adaletsiz bir dünya mı diyorsunuz? Dünya hiç iyiye gitmiyor sonumuz hayırlı değil diyenlerden misiniz? Gelin bu oyun vasıtasıyla anlamaya çalışalım nedenini. Tüm kadim bilgiler içe dön, kendini bil der. Birlik bilincinden bahsedilir ve çoğumuzun da ağzındadır bu birlik hali. Bütünün hayrına deriz. Hepimiz aynı bütünün parçalarıyız aslında deriz. Ama bunu aslında ne kadar idrak ederiz? Bunlarla ilgili tonlarca kitap ve yazı okuyabilirsiniz zaten. Oradaki ruhani anlamı şimdilik bir kenara bırakıp sadece maddesel kısmına bir bakalım birlikte. Ben her şeyde adım adım gitmek taraftarıyım. Maddeyi anlamadan ruhu anlamak çok zor.

Şimdi gündem konularımızdan biri kadına şiddet. 2021’e geldik hala değişmedi. Neden diye soruyoruz. Ben de şöyle bir soru sorayım. Neden hala içimizdeki dişiye şiddet uyguluyoruz? Neden yaratıcı, şefkatli tarafımızı bastırmaya çalışıyoruz? Neden duygularımızı açıkça dile getirmekten bu kadar korkuyoruz? Erkekler burası beni ilgilendirmiyor diyerek geçmeyin sakın. Her insanın içinde hem dişi hem de eril bir yan var. Ama erkek bedeniyle doğanlar kendini güçlü göstermek isteyebiliyor. Ya karşısındakinin şımarması ya da hayır demesi korkusuyla duygularını söylemekten çekinebiliyor. Kadın iş yaşamında tutunabilmek için dişi özelliklerini bastırma gereği duyabiliyor ya da bazı sosyal ortamlarda bu kadınlara zorla öğretilebiliyor. Peki biz kendi içimizdeki dişiye böyle davranırken dışarıda bunu yapanların olması çok mu şaşırtıcı? İstediğimiz kadar tepki gösterelim kendi içimizdeki dişi ile barışmadan kadına şiddet sona ermeyecek. Bitçilik oynadığım dönemde bunlardan bihaberdim ama haberim olsa bizim içinde olduğumuz adama duygularını açıkça söyletirdim mesela.

Dünyanın çivisi çıktı. Bu kadar çok doğal afet normal değil diyenlerden misiniz? Ben çocukken bir çizgi film vardı. Beni en çok etkileyen çizgi filmlerdendir ama adını bile hatırlamıyorum. Zaten muhtemelen çok bilinçlendirici olduğu için çok yayında kalmadı. İnsan vücudunun içindeki alyuvarlar akyuvarlar, bakteriler insan gibi çizilmişti ve bedende bir şey olduğunda nasıl koşup müdahale ettikleri, bedende o sırada neler olduğu vb. çok güzel anlatılıyordu. Hepiniz biliyorsunuz bedenimizde yaşayan milyonlarca bakteri var. Kimi iyi bakteri kimisi de kötü. Biz ufacık bir şey için gereksiz yere antibiyotik içtiğimizde (bazen mecbur kalabiliyoruz. O durumları kast etmiyorum) iyisiyle kötüsüyle tüm bir habitatı yok ediyoruz. Adı üstünde antibiyotik. Sonra da nükleer santrallere karşıyım diye demeç vermekten çekinmiyoruz ya da doğal felaketlerde iyi kötü tüm insanlar öldüğünde isyan ediyoruz. Bitçilik oynarken ağzından giren her besini bilirdik bizim adamın. Bazen bize düşman bir şey yerdi. Onunla savaşırdık ya da kaçıp saklanırdık. Ne gerek var bitleri bu kadar korkutmaya?

Bedenimizdeki bakteri bedenimize nazaran ne kadar küçükse biz de evrene kıyasla o kadarız. Evet bilebildiğimiz ölçüde var olan en zeki, aklını kullanabilen canlılar biziz ama nasıl bir bakteri bizi algılayamıyorsa biz de evrenin yüksek bilincini pek ala algılayamayabiliriz. Belki evren de kocaman bir beden ve biz onun içindeki minik bakterileriz kim bilir? Evet çocukken ki hayal gücüm halen aynı çalışıyor doğrudur ama hatırlarsanız matrix filminde de ajan, Neo’ya bu tarz bir cümle kuruyordu. Yani fikrin annesi ben değilim. Ayrıca bu şekilde düşünce hem birliği hem de hiçliği algılamak çok daha kolay oluyor.

Çevre kirliliği… Nefes alacak yer kalmadı diyenlerden misiniz? Sigara içerek, yanlış nefes alarak, spor yapmayıp hareketsiz kalarak bedenimize ne yaptığımızı bir düşünelim. Bedenimizin belli yerlerine oksijen gitmiyor. Hücreler nefes alamıyor. Tanıdık geldi mi? Ya da yediğimiz onca kimyasal içeren hazır gıdalar? O televizyonlarda gördüğümüz çöp yığınları ile onların ne farkı var? Bizim adam sigara içmezdi tabii ki ve sayemizde doğru nefes de alıyordu. Bu konuda rahattık.

Denizlerimiz, okyanuslarımız elden gidiyor diyenlerden misiniz? İnsan bedeninin de dörtte üçü su, aynı dünyamız gibi. Biz bedenimizdeki suya ne kadar özen gösteriyoruz? Onu ne kadar temiz tutuyoruz?

Örnekleri çoğaltmak mümkün. O kısmı size bırakıyorum. Hatta benimle de paylaşırsanız sevinirim. Şu haliyle bile daldan dala sıçramış oldum. Ama umarım söylemek istediğimi net anlatabilmişimdir. Dışarıda olan her şeyin nedenini içimizde bulmak mümkün. Ancak bunu başarıp onları çözdüğümüzde hem içeride hem dışarıda o aradığımız huzuru bulabiliriz. Bu yazıyı kaç kişi okur, okuyan kaç kişi beğenir ve beğenen kaç kişi içselleştirir bilmiyorum. Yazmayı erteledikçe her sabah buradaki fikirlerle uyanır oldum ve anladım ki yazmak zorundayım. Yanlış anlaşılmasın bunlar benim keşiflerim değil. İnsan olma yolunda giden herkesin fark ettiği şeyler. Ben sadece anlaşılır örneklerle ve biraz da çocukça sunmaya çalıştım.

Gelin birlikte kendimizden başlayalım. Kendi bedenimize özen gösterelim. Kendimizi tanımaya içimizdeki gölge yanları da görmeye ve onları bastırmak yerine anlamaya çalışalım. Bakalım dünyamızda neler değişecek? Kolaya kaçmaktan ve şikayet etmekten vazgeçip bitçilik oynamaya var mısın?

Benzer Gönderiler