Ebeveynlere Ufak Bir Not

Bir çocuğun çizebileceği en mucizevi resim kendi yoludur.

Hayat bir yolculuk ve bu yolculuk sırasında hayatımız başka insanların yollarıyla kesişiyor, birlikte yol aldığımız yol arkadaşlarımız oluyor. Bazen bir süre birlikte yürüyüp ayrılabiliyoruz bazen ise yollarımız hep paralel gidiyor. Tek bir durum var ki en azından 8-10 yıl genelde çok daha uzun bir süre bu kişi bizimle yürümek zorunda. Tercih etse de etmese de zaten henüz tercih kavramını bile bilmiyor.

Yolculuğumun bir aşamasında çocuk sahibi olmaya karar verdiysem (ki buradaki sahip olma kelimesi beni hep rahatsız etmiştir) o kendi kararlarını verebilecek yaşa gelene kadar benim yolumda birlikte yürürüz. Ama bu ilelebet birlikte yürümemiz gerektiği anlamına gelmez. O daha kendi adımlarını atacak, kendi yolunu çizecek olgunlukta olmadığı için ben elini tutup ona destek veriyorumdur. Hatta bu aşamada bile bir yol ayrımında merak edip bana “Anne o tarafta ne var ben çok merak ediyorum” derse ben onun merak ettiği yolu da ona şöyle bir gösterebilmeliyim. Artık kendi kararlarını verebilecek ve kararlarının sorumluluğunu alabileceği yaşa geldiğinde ise elini bırakmam lazım. Bu onu bir başına bırakmak anlamına gelmiyor. Yine yanında durup her kararına destek vereceğimi hissettirerek, karar alma sürecinde kendi deneyimlerimi aktarıp mentorluk yaparak ama kararı alma sorumluğunu ona bırakarak.

Ben çocuğum için en iyisini istiyorum. Benim çektiklerimi o çekmesin şeklinde bir tavra girersem bu pek de doğru olmaz. Öncelikle tabii ki en iyisini istiyorum ama benim iyi olarak nitelendirdiğim şey acaba onun için de iyi mi? Esas olan çocuğum için en iyinin ne olduğunu yine kendisinin keşfetmesine yardımcı olmak olmalı. Örneğin ben işimi çok seviyorsam o da illa akademisyen olsun diye baskı yapmak ne kadar doğru olur? Ya da kendi yapamadığım ama içimde kalan bir şeyi illa o yapsın diye uğraşmak? “Bak evladım ben sana en iyi yolu çizdim. Sen sağa sola pek de bakmadan dümdüz bu yolda ilerle” demek ne kadar doğru? Tabii ki o kendi yolunu çizerken ona yardımcı olabilirim. Ama kendi fikirlerimi empoze etmeye çalışmadan. O yürürken onun tek başına kaldıramayacağı bir taş çıkarsa karşısına kaldırmasına yardım edebilirim. Ya da çıkabilecek engeller konusunda deneyimlerimi paylaşabilirim ama korkutup yolundan caydırmaya çalışmadan. Kısacası onu kendi yoluma ya da onun için çizdiğim yola çekiştirmeden ama onun yanında olduğumu hissettirerek kendi yolumda yürümem lazım.

Bu arada ben de kendi yolumdan vazgeçmemeliyim. Ona destek verip yanında olmakla kendi yolumu tamamen bırakıp onun kendisi için çizdiği yolda peşine takılıp gitmek ise apayrı bir durum. Anne olarak bu ikisinin arasında farkın ayırdında olmam da benim kendi gelişimim ve iç huzurum için önemli. Tabii ki çocuğum benim canım ve tabii ki anne olarak bazı fedakarlıkları yapabilirim ama bu fedakarlık hiçbir zaman kendi hayat yolumu onun isteği doğrultuda değiştirmek olmamalı.

Bilmem hiç duydunuz mu “Helikopter Ebeveynlik” diye bir tanım var. İlk defa 1969’da Dr. Haim Ginott’un “Ebeveynler ve Gençler” kitabında geçen bir terim bu. İşte çocuğumun yolculuğunun başında, daha elini tuttuğum dönemlerde, onun elini bırakıp helikoptere dönüşürsem çocuğum da ister istemez bir çeşit robota dönüşür. Elini tutup ona hikayeler, masallar anlatan, kendi deneyimlerini paylaşırken yolda bir taş gördüğünde bak önünde taş var deyip taşın üstünden nasıl atlayacağını öğreten bir anne yerine başının üstünde dönüp duran, attığı her adıma müdahale eden ve hatta hangi adımı ne zaman atacağını söyleyen bir anne. Bu durumda çocuk da söylenen komutlara uyan bir robot halini almaz mı?

Ben öğrencilerime hep lütfen hata yapın derim. Çünkü en kalıcı bilgi hatalarımızdan öğrendiklerimiz oluyor. Yolculuğunun başında hiç hata yapmasına izin verilmemiş çocuklar ise geleceğin kararsız, hata yapmaktan korktuğu için adım atmaya cesareti olmayan bireyleri oluyorlar. Anne olarak görevim çocuğumu hata yapmaktan korumak değil, bir hata yaptığında yanında olmak. O hatayı düzeltmek de değil; onun düzeltmesine yardım etmek.

Ben helikopter olup her anında onun yanında olmak için başının etrafında fır dönsem de ömür boyu bunun sürmesi mümkün değil. Ben olmadığım zaman ne yapacak. Helikopterin de bir ömrü ve bir yakıtı var. 20 yaşında kadar onun yerine her kararı ben verip her görevi ben yapıp onu o hep ilk yıllardaki çocuk formatında tutup sonra mucizevi bir şekilde aniden yetişkin olmasını beklemem ne kadar doğru? O çocuk hayatında tek bir adımı bile tek başına atmamışken hadi sen artık koşmalısın diyebilir miyim? Robot programlanmazsa doğal olarak hareketsiz durur. Eğer çocuğum en azından baş edebileceği boyuttaki sorunları çocukluk çağlarında kendi çözmeyi öğrenmezse ileride iletişim kurma özürlü, kararsız, çalışmadan para kazanmak isteyen, sorumluluktan kaçan bir yetişkin olduğunda ona kızma hakkım var mı?

Aslında çocuğum için yapabileceğim en güzel şey onun hayal dünyasını genişletmesine yardım etmek ve merak duygusunu hep canlı tutmasını sağlamak. Zamanı geldiğinde de elini bırakıp onun kendisi için nasıl bir yol çizdiğini izlemek. Doğum nasıl bir mucizeyse çocuğun kendi yolunu çizmesini izlemek de öyle. Her ikisinde de muhteşem bir yaratım söz konusu. Kendimi bundan mahrum bırakmak hem kendime hem de çocuğuma yapacağım en büyük haksızlık olur.

Benzer Gönderiler