İletişim Cimriliği

Dün bir parktan sonbahar renklerine hayran bir şekilde geçerken 60 yaşlarında bir kadın bana gülümsedi. Ben de yanından geçerken “iyi günler” dedim. O kadar mutlu oldu ki arkamdan bir sürü güzel dilekler sıraladı. Ben de dönüp bir kaç dakika sohbet ettim. O da benim gibi insanlardaki iletişimsizliği gözlemleyip anlamlandırmaya çalışanlardanmış. O kadar çok selamı havada asılı kalmış ki artık o da çekinir olmuş. Yine de dayanamayıp gülümsüyor. “İlk defa biri benden önce selam verdi bana. Beni o kadar mutlu ettin ki. Hala böyle insanların var olduğunu bilerek günüm daha güzel geçecek” dedi ve tabii bana yine bir sürü iyi dileklerde bulunarak parka girdi.

Bu olaya bir çok farklı açıdan bakabiliriz. Öğrencilerime verdiğim sosyal derslerde hep söylediğim bir şey var. Çok büyük düşünüp, insanlığa faydalı olmak için çok büyük hedefler koymamıza gerek yok. Dünyadaki açlığa bir çözüm bulamayız belki ama kendi mahallemizdekine bulabiliriz. Bu olay da ufacık bir şeyin bile nasıl büyük bir etkisi olabileceğini özetliyor aslında. Ağzımdan çıkan iki kelime bir insanın çok mutlu olmasını sağladı. O mutlu olunca ben de oldum ve gün içinde ikimiz de kim bilir kaç başka insana dokunduk ve o mutluluğu paylaştık. Hep derim sadece gülümseyerek bile çevrenize faydalı olabilirsiniz; tabii ki içten bir gülümseme olması şartıyla.

Olaydan çıkarılabilecek başka bir soru da şehir insanı neden bu kadar kopuk? Neden bir “merhaba”yı bile sakınıyoruz birbirimizden. Korona süresince sarılmak, dokunmak zaten unutuldu en azından uzaktan iletişim kurabilecekken onu neden çok görüyoruz kendimize. Bir çok cimriliğe ek olarak bir de başımıza iletişim cimriliği çıktı. İnsan sosyal bir varlıktır. Ve istisnasız hepimiz birbirimiz vasıtasıyla kendimizi geliştirir, öğrenir, devinir, değişiriz. Bizi bize yansıtacak aynalar olmazsa etrafımızda nasıl kendimizle yüzleşip kendimize yolculukta ilerleyebiliriz ki? Yoldaki insan mı bana ayna olacak demeyin. Kimin kime ne zaman ne öğreteceği hiç belli olmaz. Ben duyduğum en güzel hikayeyi bir dolmuş şoföründen dinledim. Bir çok yazdığım yazının konusunu yolda rast gele denk geldiğim insanlarla olan iletişimden çıkardım.

Biliyorum yaşadığımız süreç herkesi farklı etkiliyor. Çoğu insan stres altında, değişik korkularla yüzleşmek durumunda. Birincisi insanlardan uzaklaşarak bu korkulardan kaçamayız ya da stresle baş edemeyiz. Tam aksine insanlarla ne kadar çok bağlantı kurarsanız o kadar beslenirsiniz. O kadar kolay olur o dönüşümü yaşamak. Sizdeki eksikliği bir başkası tamamlar. İçinizde baş edemediğiniz bir şeyi başka bir insan size aynalar ve görmenizi sağlar. Yeter ki siz görmek isteyin. Tabii ki bazen yalnız kalmaya, içe dönüp kendimizle hemhal olmaya ihtiyacımız da var. Buna en çok ihtiyaç duyan insanlardan biriyim ben. Ama orada da yapılacak şey basit. Çevrenizde iletişim halinde olduğunuz insanlara: “Beni şu kadar süre kendimle bırak. Yalnız kalmaya ihtiyacım var” demek. Sürecim bittiğinde ona haber vereceğimi de eklersem beni anlayacaktır. Anlamayan olursa işte o zaman mesafe koyabiliriz o insanla aramıza.

Tabii ki herkesle samimi olup devamlı sohbet halinde olmamız gerekmiyor. Hepimiz enerjiyiz ve farklı frekanslarda titreşiyoruz. Samimiyet seviyemizi de aslında bu belirliyor. Tabii ki bize iyi gelmeyen, enerjimizi sömüren insanlarla aramıza mesafe koymaya da hakkımız var. Ama bunu yaparken bile açık ve net bir iletişimle yapmayı gerektirir insan olmak. Ne hissettiğimiz söylersek onun yolculuğuna bir faydamız olur. Belki sonraki ilişkilerinde farklı bir tutum sergiler. Ya da kuracağımız iletişim sonucu belki bir şeylerin yanlış anlaşıldığı ortaya çıkar. Biz ondan bir şeyler öğreniriz. İnsanların sorunları çözme için yegane aracı iletişimdir. Bu yüzden iletişimden kaçmak bana göre çözümden kaçmakla eşdeğer. İletişim sorunları zamanında Yeşilçam filmlerine yeterince malzeme olmuşken 2021 yılında hala bazı insanların aynı tavrı sergilemesi bana ne yalan söyleyeyim komik geliyor.

Evet susmak bir erdemdir. Ama gerektiği zamanda ve yerde susmak. Zaten o şekilde susabilen insanlar konuşmadan da anlaşabilen insanlardır. Orada zaten duygu alışverişi başka bir iletişim kanalıyla sağlanır ve konuşmaya gerek olmaz.  İletişim sorunu da öyle bir ortamda var olamaz. Geçen bir yerde aşkın tanımları arasında okumuştum 80 yaşındaki bir ninenin eşini kaybettiğini öğrendiğinde ‘ben artık ihtiyaçlarımı söylemek zorunda mı kalacağım’ demesidir yazıyordu. Böyle bir bağ kurulduysa tabii ki konuşarak enerji harcamaya hiç gerek yok. Ama bu bağı kurmak içinde başlangıçta sağlam bir iletişime ihtiyaç duyulduğunu unutmamak lazım. Ne kadar empatik olursak olalım birbirimizin yaralarını, ihtiyaçlarını, duygularını konuşmadan anlamak günümüz insanı için zor.

O zaman benim şöyle bir önerim var: İçinizden gelen bir gün yolda göz göze geldiğiniz ve içinizin aldığı insanlara gülümsemeyi hatta “merhaba” demeyi bir deneyin. Sonuçlarına şaşıracaksınız. Bir çok yerde büyük büyük çok güzel sözler duyuyoruz. Koşulsuz sevgi, birlik olma hali… Belki tek başımıza ve hızlı şekilde bu hale erişmek mümkün değil ama küçük adımlarla gideceğimiz bir yol bu da. Ve bu adımlardan ilki de iletişim kurmak. Selam verme ya da gülümseme cimriliğimizi bırakarak bu yolda bir adım atmaya ne dersiniz?

Benzer Gönderiler